Son yüzde mi kazanılır seçim?

 

Hepimiz biliriz o meşhur kaplumbağa ile tavşanın hikayesini. Hikâye bu ya ormanda hayvanlar aleminde hayvanlar arasında koşu yarışı yapılacakmış. Yarışmada Tavşanın rakibi kaplumbağa olmuş. Ne yapalım torbadan böyle kura çıkmış(!) Tavşan bu eşleşmeye çok gülmüş. Adeta sürüne sürüne yürüyen kaplumbağa mı beni geçecek diye kahkaha atmış. Hatta konuşmaları kaplumbağanın da onurunu kırmış. Neyse start verilmiş. Yarışma başlamış. Tavşan koşuya öyle hızla giriş yapmış ki tozu dumana katar gibi bir çırpıda epey bir yol almış. Biraz yorulmuş, uykusu gelmiş bir ağacın gölgesinde biraz uyuyayım demiş. Nasıl olsa kaplumbağa beni yetişemez. Bir süre dinlenir son yüz metrede yine bir depar atar yarışmayı kazanırım diye düşünmüş. Böyle düşünceler eşliğinde ağacın gölgesinde uyumuş. Öyle uyumuş ki aradan hayli bir zaman geçmiş. Uykusundan uyanmış, toparlanmış koşmaya başlamış. Lakin ne görmüş o beğenmediği, küçümsediği, hakir gördüğü kaplumbağa azmetmiş, gayret etmiş hiç durmadan yoluna devam etmiş yarışmayı bitirmiş. Tavşan kendine aşırı güvenmenin, tembelliğin, rakibini hor görmenin bedelini yarışmayı kaybederek ödemiş. Kağıt üzerinde her şey tavşanı favori gösterse de çalışmayınca olmuyor.

 

Aslında bu hikâye ülkemizdeki genel hayatı çok güzel özetliyor. Ülkemizde yıllarca seçimler hep son yüzde kazanılır diyenler bütün zamanlarını değil seçime yakın zamanları daha çok önemsediler. Nasıl olsa seçimlere yaklaştığında vatandaşın gözünü boyarız, ona geçmişi unutturacak vaatlerde bulunuruz öyleyse tüm geçmişi bir çırpıda unuttururuz. İyi de bu vatandaşın aklıyla, fikriyle, kısacası tüm değerleriyle alay etmek değil midir? Gerçi alıcısı olan bir piyasada işler böyle yürüyorsa kimsenin de tavşana kızma hakkı olamaz. Lakin tavşan son yüz metreyi iyi ayarlamalı yoksa yarışını bitimine yakın yapılacak atak sonuç vermez.

 

Televizyonlarda hararetli tartışma programlarını seyrediyoruz. Her kanal kendi yandaşlarına, kendi taraftarlarına zaferin kendilerinin olacağına dair hesaplar sunuyor. Paket şeklinde zaten halkın tercihleri ceplerinde. Ne gariptir ki ülkemizin doğusunda, batısında nerede olursa olsun görüp duyduklarımız birbirinden çok da farklı değildir. Beş yıl yat sonra seçime altı ay kala kalk çalış seçimi kazan mantığı ülkemizin her yanında uygulanıyorsa bu gerçekten çok büyük bir toplumsal hastalıktır. Şayet bu çağda hala karşılık buluyorsa alınacak çok daha yol var demektir.

 

Ümit var olmak inancımızın gereğidir. Lakin Türkiye’de iktidar gücü elinde olan hangi kesimden olursa olsun ya bir ulusal korku ile ya da devlet eliyle imkanları seferber ederek kafa karışıklığı ile seçmenin bir anlık gafletinden yararlanarak sonuca etki ediyor. Seçmen de beş yıl bunun acısıyla yaşıyor. Ancak gene de son yüz metrede yapılan atağın cazibesinden kendilerini alamıyor.

 

Bugüne baktığımızda bu seçimde siyasiler için işlerin iyi gitmediğini yerel seçimler de bile ittifak çabalarından anlayabiliriz. Dün; ben kimi aday gösterirsem kazanır algısından bugün halkın istemediğini aday yapmayız anlayışına gelmek de halk adına güzel bir vaziyettir. Umulur ki gerçekten halkın istekleri göz önünde bulundurularak, halkın tercihleri seçimlere yansır. Türkiye ‘de halk durur durur sonunda öyle bir ders verir ki iktidardan düşürdüğüne yıldızları saydırtır. Mesele halktanmış gibi gözükmek değildir. Mesele halkın içinden olmaktır. Bunun en iyi örneğini ülkemizde yıllarca ismi halktan olup cisminde halkı göremediğimiz anlayışlarda görüyoruz.

 

Velhasılı kelam ister son yüz olsun, ister son iki yüz olsun fark etmez. Önemli olan samimice elindeki iktidar gücünü, halkın ve Hakkın rızasına uygun kullanmaktır.

 

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24