Türk Milleti, tarihi boyunca günübirlik yaşamayı yeğlemiş bir millettir. İşine karışılmasından pek hoşlanmaz; kendi yasalarını kendi koyar; kendi halinde yaşar. Başka şeylerle de pek ilgilenmez. Çünkü dünya onundur zaten. Yaşamak için lazım olanı temin eder geçer. Yarın için “Allah Kerimdir” der; zira her şeyin sahibi ve mâliki odur. Bir yerde öyle fazla da duramaz. Merak eder başka tarafları. Zenginlikleri, kolay ve hazır imkânları arar. Bu bakımdan, yer adıymış, deniz, göl, nehir adıymış, çiçek böcek adıymış pek ilgilenmez. Dağ dağdır, deniz denizdir, göl de göldür; çiçek çiçek, böcek de böcektir onun dünyasında. Hatta kendi ismini bile Çinliler koymuştur. Yani bize “Türk” Çinliler demiştir. Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa M.Ö. 1328 yılında Çin tarihinde “Tu-Kiu” şeklinde görülmektedir. (1) Tam olarak anlamını ise hala ne onlar, ne de biz biliyoruz.
19 yıl öğretmenlik yapmış, 6 yıl Belçika’da çalışmış, Fransızcayı öğrenmiş, orada bir yüksek okul bitirmiş, sözüm ona deneyimli bir öğretmen olarak Trabzon Öğretmenevi’nde görevli iken Uzun Sokak’ta, bitişiğimizdeki kitapçıya uğradım bir şeyler almak için. Yanı başımda, yerden neredeyse belime kadar yükselen bir kitap kulesi ilişti gözüme. Göz attım: “Osmanlı Tarihi” isminin altında “Hammer” yazıyordu. “Allah Allah, bu adam bizi mi yazmış yani” dedim kitapçıya. “Hocam ilk olarak O yazdı, bizimkiler de O’na bakarak yazdılar” demez mi! Yer açılsa da yere girsem pozisyonuna düşmüştüm. Öğretmenliğime mi yanayım, vurdumduymazlığımıza mı diye kısa bir süre sendeledikten sonra: “Ne yaparsan yap, durum bu” deyip, işime devam ettim.
Yani başkaları olmasaydı, biz ne olduğumuzu, kim olduğumuzu bile bilemeyecektik. Nitekim Orhun Yazıtlarımızı da yabancı arkeologlar gün yüzüne çıkarmadı mı?
Bizi en iyi tanıtan eserimiz M.Ö. 200’de başlayıp M.S. 600’lü yıllarda tamamlanan, ortalama altı metre eninde, on metre yüksekliğinde ve 6259,6 kilometre uzunluğunda, meşhur Çin Seddi’dir. (2) Biz mi yaptık, haşa! Bizim katkımız, müsebbibi olmamızdan ibarettir. Her ne kadar Moğollar ve diğerleri bu konuda bize yardımcı olduysa da, baş rollerinde biz varız bu şaheserin oluşmasında. Bu Şaheser, dünya üzerinde uzaydan görünen tek objedir ve bizden korunmak için yapılmıştır. Ama Çinlileri olduğu kadar bizi de temsil ediyor; öyle veya böyle fark etmez.
İşte “Pontos” ismi de böyle bir şeydir. Bilindiği gibi, Eski Helenlerde (Yunanda) her şey için farklı bir tanrıya inanılırdı ki, Wikipedia Ansiklopedisi’nin düzenlediği Yunan tanrılarının soyağacına göre sayıları 83’tür. (3)
Bunların arasından 24 tanesi de denizler ve sular için idi ki bunlar şöyle sıralanabilirler:
Deniz Tanrıları ve Sorumlulukları:
Amphitrite Deniz Dibi Tanrıçası ve Deniz Tanrıçalarının Tanrıçası/Poseidon'un karısı
Glaukos Alt Sınıf Deniz Tanrısı
Leukothea, Deniz Tanrıçası
Doris Deniz Tanrıçası
Nereus Deniz Tanrısı
Okeanides Küçük Deniz Tanrıçası veya Su Perisi
Palaemon Küçük Deniz Tanrısı
Phorkys İlk Suların Tanrısı
Pontos Deniz Tanrısı (Titan)
Poseidon Okyanusların Tanrısı, Deniz Tanrılarının Tanrısı
Proteus Deniz Yaratıklarının Tanrısı
Triton Küçük Deniz Tanrısı
Okeanos Dünyayı çevreleyen sular Tanrısı
Thetis Deniz Tanrıçası
Tatlı Su Tanrıları ve Sorumlulukları:
Achelous Nehir (Ana) Tanrısı
Acheron Nehir (Mutsuzluk) Tanrısı
Arethusa Kaynak ve Çeşmeler Tanrısı
Alpheus Nehir Tanrısı
Asterion Nehir Tanrısı
Eridanus Nehir Tanrısı
Lethe Yeraltı Suları (peri) Tanrısı
Naiads Tatlı su perileri (göller, nehirler, kaynaklar ve çeşmeler) Tanrısı
Peneios Teselya nehri Tanrısı
Styx Yeraltı suları Tanrıçası (4)
Görüleceği üzere bunlardan “Okeanos” dünyayı çevreleyen tatlı acı tüm sulardan, “Pontos” da denizlerden sorumlu bu alanın en büyük tanrılarıdır. (5)
Geçimlerini denizlerden ve denizcilik yolu ile temin etmek zorunda olukları için hayatları denizlerde geçen bu insanlar, doğal olarak birçok deniz fırtınasına yakalanırlar. En çok da büyük denizler ile M.Ö. 1200’den itibaren önceleri yağmalamak, zoru görünce de ticaret yapmak üzere anlaşarak koloniler ve pazarlar kurmak için açıldıkları Karadeniz’de olur bu haşin fırtınalar. İşte bu fırtınalardan kendilerini korusunlar diye büyük denizlere En Büyük Sular Tanrısı “Okeanos”un ve haşin Karadeniz’e de En Büyük Deniz Tanrısı “Pontos”un adını verirler. Faydası olur mu, olmaz mı? O ayrı bir araştırma konusudur elbette!
İşte, önceleri Karadeniz’e, akabinde Karadeniz Bölgesi’ne ve daha sonra da tüm Anadolu’ya atfedilen “Pontos” isminin, Yunanlılarla alakası bundan ibarettir: İsmini koydular, bölgede kıyı ticareti için pazarlar ve koloniler kurdular; yerli halklarla iyi geçinerek mamul mal sattılar, zengin ham madde ve hazır yiyecekleri götürdüler; hepsi o kadar.
Diğer bir deyimle, Yunanlıların Pontos ile yani Karadeniz ile alakaları, Okyanuslarla olan alakaları kadardır veya Yunanlıların Pontos ile alakaları, Çinlilerin Türklerle olan alakaları kadardır. Zira her iki durumda sadece adlandırma söz konusu olup gerisi tamamen “cinliktir”. Doğrusunu söylemek gerekirse bu alakalar da küçümsenmemeli hatta küçümsenemez de; zira hâlâ devam ediyor.
Ahmet MUTLUOĞLU
İstanbul-Çamlıca, 13. 11. 2017
KAYNAKLAR: 1. Türk Adı ve Türk Soyu, http://www.tariharastirmalari.com/turkadivesoyu.html 2. Çin Seddi, Erhan Karaca,Eğitim Tarih, 28 Şubat 2017 http://bilgihanem.com/cin-seddi-hakkinda-bilgiler 3. Yunan Tanrılarının Soyağacı, http://tr.gowikipedia.org/wiki/Yunan_tanrılarının_soyağacı
4. Yunan Deniz Tanrıları, Wikipedi, özgür ansiklopedi http://tr.gowikipedia.org/wiki/Yunan_deniz_tanr%C4%B1lar%C4%B1
5. Yunan Mitolojisinin Geniş Anlatımı, Murat Kara, Oğuzhan İttifakı Sitesi, 22.08.2009 http://oguzhan.ogameteam.net/t56-yunan-mitolojisi-genis-anlatm