Doğrular için yaşayan kaybetmez

Büyük millet olmanın yolu milletçe büyük felaketlere göğüs germekten geçer. Sevinçte ve tasada gösterilen dayanışma ruhu milletlerin geleceğe umutla bakmalarının en öncelikli yönüdür. Bir millet ne kadar acı, tasa, sevinci katıksız yaşama dirayeti gösteriyorsa millet olmanın gereğini yapıyor demektir. İnsanlar gibi milletler de imtihan olurlar. 15 Temmuz Türk Milletinin ya istiklal ya da esaret çizgisini yaşadığı büyük bir imtihanıydı. Türk Milleti tüm kesimleriyle bu imtihandan başarıyla çıktı. Darbeciler tarihe, millet geleceğe yol aldı.

 

Tarihin dönüm noktalarını zamanı gelince anmak milli bilinç ve yenilenmek için önemlidir. Tıpkı 1071 Malazgirt’in Anadolu’nun kapılarını Türklere açışı gibi, tıpkı 1453 İstanbul’un Fethinin yeni bir çağın başladığını belirtmesi gibi, tıpkı 29 Ekim 1923 Türkiye’nin Cumhuriyete kavuştuğu gibi, tıpkı 15 Temmuzda Türk Milletinin gelecek adına bu bölgede oynanan oyunları bozarak geleceğini ipotek ettirmediğinden dolayı hepsi bütündür, birbirini tamamlayan dönüm noktalarıdır. 15 Temmuz yeni ve taze olduğu için daha çok sahiplenilmesi ve üzerinde durulması gayet doğaldır. Adeta ikinci Çanakkale misali ölümün üzerine üzerine gidip Türk milletinin yeni esaret zincirini kırmasına sebep olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de vatana kurban verilenlerle gelecek umutları yeşertilmiştir. Dün iman ve imanın verdiği cesaretle ortaya çıkan zafere sanki bugün birileri ucuzca sahip çıkıyor görüntüsü veriliyor. Ne 15 Temmuz’u unutacağız ne de 15 Temmuz’u istismar etmeye çalışanlara fırsat vereceğiz.

                                                                                                                                               

 

Gerçek ile gerçekmiş gibi olanı birbirinden ayırmanın zorluğunu yaşıyoruz. Çünkü gerçeğin yerine geçmeye çalışan sahte o kadar kendini allıyor, pulluyor ki sanırsınız gerçek. Tıpkı münafık gibi olmadığının olmuş rolünü üstlenmesi çok acı. Gerçekte kendi olamayan hep başkaları gibi olmaya çalışanlar maskelerinin altında mutlu olabiliyorlar mı? Karşıdakinin beğenisiyle yaşama tutunanların yaşam sebebi hep beğenilmek ve taktir edilmektir. Beğeni ve taktir bitince en azından biyolojik olmasa da psikolojik bitkisel hayat başlar.

 

Münafıkça yaşam ne yazık ki toplumun tüm katmanlarına yayılmış. Her olaya, her kişiye, her duruma her ortama göre yüz ve tutum değiştirenleri gördükçe insan olmaktan utanası geliyor insanın. Baktığında gayet dini hassasiyete sahip olarak gördüğün ve inandığın değerler için teslim olduğun kişinin tutum ve davranışıyla tüm inanç dünyanız yıkılabiliyor. Ya da ideolojik olarak asla görüşlerinden ve inandığı doğrulardan ödün vermeyeceğini düşündüğünüzdeki fırıldaklığa şahit olmak ölsem de bu hali görmesem konumuna itiyor insanı.  Aslında herkesin bir var olma meselesi olduğunu biliyoruz. Varlığından haberdar olunması kendini inkar edip öteki olmak değildir. Tüm zamana ve şartlara rağmen doğruları için yaşayan ve onların mücadelesini veren kişinin varlığı toplumdan asla silinmez.

 

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24