Çocukluk sırrı

Bugün iki hikaye anlatmak istiyorum size. Farklı zamanlarda, farklı kültürlerde yaşamış iki çocuğun hikayesi*.


Bir Osman vardı yüzyıllar önce. Bahçede düşe kalka koşan, kuş kovalayan, eline geçirdiği şeylerden oyuncak yapıp oynayan, elbiselerini kirleten bir Osman. Ve Osman’ın attığı her adımı izleyen, her hareketine dikkat eden ve O’nun çocukluk sırırını çözmeye çalışan, ‘Oğlum, yavrum sen kimsin?’ diye peşinden ayrılmayan bir zat.

Bir gün, Osman bu yaşlı zata döner ve şöyle der:

-Ben bir devlet kuracağım ve o devlet adaletle hükmedecek.

Yaşlı zatın ayakları titrer, kalbi yerinden fırlayacaktır adeta. Bir süre sonra kendini toparlar ve şöyle mırıldanır:

-Yoksa sen o musun? Yıllar önce rüyama giren o genç sen misin?

Evet, oydu. Sağda solda koşuşturan, oyunlar oynayan o Osman, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi idi. O’nun çocukluk sırrını keşfeden kişi de hocası, Şeyh Edebali idi.

... Ve başka bir çocuk! Albert. Konuşmaya 7 yaşında ancak başlayabilmiş, öğretmenlerini çileden çıkaran bir çocuk. Öğretmeni tarafından, ‘Anlamıyor, bizi yavaşlatıyor, öğrenme güçlüğü çekiyor.’ diye babasına şikayet edilen bir çocuk.

     Öğretmeni bıkmıştı çünkü Albert’ı göremiyordu. Sadece bakıyor ve her defasında  gördüğü tek şey,  yeteneksiz bir çocuk oluyordu. Öğrencisinin çocukluk sırrını keşfedememişti çünkü. Albert,’’ yıldızların arasındaki mesafeyi nasıl ölçerim, şimşek çaktığında neden ışık sesten önce geliyor.’’ gibi düşüncelerle kainatın gizemini çözmeye çalışırken; öğretmeni ona ineğin nasıl sağılacağını,gübrenin nasıl atılıp fidanın nasıl aşılanacağını anlatıyordu.

    Albert, 12 yaşına geldiğinde –öğretmeninin de teşvikiyle(!)- babası onu başka bir okula kaydettirdi.  Yeni öğretmeni, birkaç dakikalık konuşmanın ardından Albert’ın çakmak çakmak gözlerini farketmiş; yeni öğrencisinin barındırdığı potansiyeli düşünerek heyecandan dizlerinin bağı çözülmüştü. Çünkü o çocuk; kısa süre öncesine kadar okuma-yazma zorluğu çeken, E=mc2 formülü ve izafiyet(görelilik) teoremiyle meşhur olacak olan Albert Einstein’dan başkası değildi.

     Hikayelerden de anlaşılacağı üzere her çocuk, ‘’ne olacağını ve nasıl davranacağını’’ belirleyen bir psikolojik kodla(çocukluk sırrı) yaratılmıştır. Anne-babalar, bu sırrı çözüp ‘Yavrum, sen kimsin?’ sorusunun cevabını bulduklarında o ev, dünyanın en huzurlu evi; içindekiler de dünyanın en huzurlu ve bahtiyar insanları olurlar. Diğer açıdan, çocukluk sırrının kavran(a)mayıp çocuğa, zoraki bir karakter ve davranış kalıbı dayatıldığında da kaos başlar; o ev ve içindekiler ise bir sıkıntıdan başka bir sıkıntıya savrulur dururlar.

     Çocuklarımızın bize ve çevresine karşı davranışları, bizim onlara olan davranışlarımızın aynasıdır. Evimizden, sokaklardan, gazetelerdeki haberlerden rahatsızsak işe, fertler olarak kendimizi düzelterek başlamalıyız.

     Konuşmalar ve planlar ne kadar etkili olursa olsun, hayata geçirilmiş ‘bir adım’ın yerini asla tutamazlar .

*Hikayeler, Pedagog Dr. Adem Güneş’in ‘’Çocuk Deyip Geçmeyin’’ adlı radyo programından alınmıştır.

YORUM EKLE

banner81

banner22

banner21

banner24